Sevgili Türkiye,
Bir ülkede iktidarın en temel görevi, adaleti sağlamak ve onu korumaktır.
Adaletin hüküm sürdüğü bir ülkede huzur, güven, refah ve toplumsal barış da kendiliğinden gelişir. Bu yüzden tüm adliyelerin duvarlarında “Adalet mülkün temelidir” yazmaktadır. Ancak bugün Türkiye’de bu temel çökmüş durumdadır.
Dün, Çağdaş Hukukçular Derneği Onursal Başkanı ve Soma maden faciasında hayatını kaybeden 301 emekçinin haklarını savunan Avukat Selçuk Kozağaçlı’nın tahliye haberini duyunca umutlandık. Ancak bu rejim, halkın umutlanmasını, sevincini dahi istemiyor. Rejimin tek arzusu, korku ile yönetmek.
Selçuk Kozağaçlı’nın korkmadığını görünce, onu aynı gün içinde tekrar tutuklattılar. Daha önce aynı şey, birçok gazeteciye ve aydına da yapılmıştı. Ahmet Altan’a da…
Bugün hâlâ iki parti genel başkanımız, iki cumhurbaşkanı adayımız, onlarca milletvekilimiz, belediye başkanımız ve yüz binlerce vatandaşımız, yalnızca muhalif oldukları için cezaevinde tutuluyor.
Türkiye’de cezaevlerinin kapasitesi dolmuş durumda. 8 kişilik koğuşlarda 20-30 kişi üst üste ya da yerde yatıyor. Almanya’da 65 bin olan cezaevi nüfusu, aynı nüfusa sahip Türkiye’de 400 bini aşmış durumda.
Bağımsız gazeteciler en ufak bir paylaşımda gözaltına alınırken, borsada manipülasyon yapan yandaş medya mensupları adeta dokunulmazlıkla korunuyor.
Merkez Bankası, bu güvensizlik ortamı yüzünden faiz artırmak zorunda kalıyor. Hazine ise yalnızca döviz kurunu sabit tutmak için bir ayda 50 milyar dolar harcıyor.
Adalet ve İçişleri Bakanları ise sosyal medya paylaşımlarıyla Türkiye’nin ne kadar “adil” bir ülke olduğunu göstermeye çalışıyor. Oysa gerçek şu: Bu rejim, muhalif herkesi terörle ilişkilendirerek cezalandırmak istiyor.
Bu nedenle cezaevleri, uydurma terör suçlamalarıyla doldurulmuş siyasi tutsaklarla dolu.
Genel af talepleri görmezden gelinirken, çıkarılan sözde “yargı paketleriyle” gerçek suçlular serbest bırakılıyor; siyasi tutsaklar içeride tutulmaya devam ediliyor.
Şu an 58 üniversite öğrencimiz, yalnızca 19 Mart’ta demokrasiyi savundukları için tutuklu bulunuyor. Gençlerimiz, cumhurbaşkanı adaylarımız, milletvekillerimiz ve belediye başkanlarımız özgürlüklerine bir an önce kavuşmalıdır.
Milli Eğitim Bakanlığı’nda 100 bini aşkın öğretmen açığı varken yalnızca 28 bin atama yapılması, liyakat yerine sadakatin tercih edilmesinin sonucudur. KPSS’de yüksek puan almış gençler, mülakat cambazlığıyla saf dışı bırakılıyor. Bu gençler haklı tepkilerini dile getirince, bakanlıkların önü polis bariyerleriyle çevriliyor. Parklar, meydanlar, devlet kurumları demir parmaklıklar ve çevik kuvvetle kuşatılmış durumda. Manzara, bir darbe dönemini andırıyor.
İktidarın dış politikası da tamamen iflas etmiştir.
Dış politikada başarısız olan bir iktidarın, Türkiye’yi ekonomik krizden çıkarabilmesi mümkün değildir.
Buradan DEM Parti milletvekili Sayın Sırrı Süreyya Önder’e de acil şifalar diliyoruz.
Sevgili Türkiye,
Saray rejimi, ne iktidarından, ne gösterişli harcamalarından, ne de israfından tasarruf edebiliyor. Ama sizin elektriğinize %25 zam yaparak ekmeğinizden tasarruf etmeye kalkıyor.
Tek çaremiz var: Bu rejimden kurtulmak. Türkiye’nin ihtiyacı, liberal bir demokrasi, liberal bir hukuk ve liberal bir iktidardır.
Gençlerimizin özgürce konuşabildiği, eleştirebildiği, hayal kurabildiği ve gelecekten korkmadığı bir ülkeyi hep birlikte inşa edeceğiz.
Bunun için Liberal Parti’ye ihtiyacımız var.
Saygılarımla.
18.04.2025
Zübeyir Gülabi
Genel Başkan